29 Mart 2023 Çarşamba

The Crown

The Crown
İnsanın bitip tükenmek bilmeyen talepleri, ihitirasları ve monarşik erkinin aslında fıtratına muhalif olduğunun tescili. Ne ki saraylarda da yaşasan bir gün Philip gibi;  " Biz burada birer mahkümuz aslında. Baksana onlar gibi bir hayat sürüyoruz.."  Charles gibi "Sivil olsa idik her birimiz ahlak polisi tarafından tutuklanır ve hapse mahkûm olurduk " diyecek kadar samimi itiraflar ve daha nicesi. The Crown bu bağlamda sıkı bir itiraz aslında. Rejimin fıtri dengeye müdahil olduğunun teşhiri de diyebiliriz. Ne ki yıllar sonra Elizabeth in ağlama istidatını kaybetmesi bunun delilidir. Hem halkın içinden çıkan, aristokrat olmayan Diana ya olan teveccühü ve kraliyet ailesinin bunu aşikar kıskanması da öyle.
The Crown aynı zamanda bir kültür fırtınasıdır. Bu tayfuna ancak teşne olanların dayanabileceğinin tasdiği. Avamın her ne kadar eğitim alsa da ne bu kültürü anlayabileceği ne de temsil edebileceğini söyler izleyene. Soylu olunamayacağını zinhar doğulabileceğini an be an idrak etmemizi dillendirir. Kah Elizabeth in eğitim ünlemi kah Philip in nefsi hezeyanı alt yazısıdır bunun. Talepler ve dirençler çatışması ancak bu kültür çatısına vakıf olanları muhafaza eder. Bireyselleşme ve toplumsallaşma çelişkisinin tercümesidir The Crown. Yani taç. Bencilliğe haklı bir övgü. Muhitin içinden gelmeyenlerin bunun içinden çıkamayacağı haklı bir sonsöz.
The Crown okul bahçesidir. Taht sahiplerinin gölgelerinden korkup mızıkçılık yaptıkları ve duvarlarda asılı portreleri bulunan okul müdürlerine bir diğerlerini şikayet ettikleri bir bahçe. İçeriyi dışarıya açmak için atılan her adımda daha da çürüyen ve kapanan ezoterik bir bahçe. Kokusunun olduğu ama çimlerinin olmadığı.
The Crown bağlılığın insanlığı unutturduğu bir us tutulmasıdır. İnsana değil ihsana hürmeti talep ettiği için. Herkesin belki de kendinden bir şeyler bulabileceği küstah bir dışavurum.