26 Aralık 2020 Cumartesi

BİR BAŞKADIR


Yönetmen  : Berkun Oya
Senaryo.    : Berkun Oya
Başroller.   : Öykü Karayel
                      Funda Eryiğit
                      Fatih Artman
Dizi/Sezon: Netflix / 1
Bölüm        : 8

Konuş(ama)mak üzerine giriyoruz hikayemize ve herkesin herkese yalan atma ve veya mış gibi yapma istidadı ile devam ediyoruz hayalhanemize. Ayrı gibi olsak da ne kadar da bağlıyız aslında birbirimize. Bir başkadır, tam da bunu söylüyor bize. Bizim memleketimiz bir başkadır diyor incitmeyen bir dille.

Retrotik göndermeler, durağan objeler, vintage havaleler ve her bölümün noktalı virgülünü maziye koyan müzikleri ile enfes bir yolculuk.. Ve bu yolda; Tarkovski den, Woody Allen a ardından da Nuri Bilge Ceylan a rastlıyoruz. Ülkenin sosyolojisi üzerine memleketimden dokunaklı insan manzaraları ile bezeli bu yolculuk da.

Panaromik eleştiri bir başkadır. Senaryo, her iki mahalleyi de bile isteye bindirdiği 'aynı gemi' ile kırmadan itiraf ve intizar ettirip aynı kıyıya bırakıyor. Aynalı bir kıyıya !

Elinde çekiç olanlar her yerde çivi görürmüş kabilinden politize olmuş tüm beklentiler o çiviye fetiş maalesef. Bu zaafa düşen sanatı yakalayamaz, kendini bulamaz diyor 'Bir Başkadır'. Ara ara 'daha dur sen' deyip muhasebeye sevk ediyor sürekli seyir edeni. Hayatı siyaset üzerinden okuduğumuzda tehdit altında olduğumuzu haykırıyor yüzümüze. Velhasıl bu dizi, adrese teslim bize anlatıyor bizi. Hayranlıkla...

25 Aralık 2020 Cuma

interstellar / yıldızlararası

 

Yıl.              : 2014

Yönetmen : Chiristopher Nolan

Menşei.     : UK / USA

IMDb          : 8.6 / 10

 Ana tema şimdiki zaman için standart gelebilir. Ne ki aslında evrensel bir konu;  gittikçe yaşanmaz bir hale gelen Dünya da insanların yaşam koşulları ile mücadelesi ve uzayda da yeni dünyalar bulma endişesi. Fakat uzay karadelikler ve zaman kaymalarını bonkörce sunan müphem bir savaş yeridir aynı zamanda. Buna izafe edilen veya inşa edilen hem astrolojik hem empatik bir muhasebenin içerisindeyiz bu filmde.

 Kurgu, hikayenin çıkış yeri, teknik rasyoneliteler ve sevgi ile ilişkilendirilen film her türlü övgüyü hak ediyor kanımca. Lakin Amerikalılar her zaman ki gibi dünyayı kurtarma görevlerini yine yek başlarına üstlenmelerini saymaz isek. Salt subjektif söylem homojenize işlemiş ruhlarına.

 Film insan olmanın, evrenin bilinmezliği ve sevginin veya inancın gücü ile bağlantısını başarılı bir şekilde örüyor. Seyir edeni de zamanın ve mekanın dışına götürüyor.

 İnterstaller, her zamanın kurgusu. Yıllar sonrasının bile üstüne oturan şık bir yapıt. '2001 a space odyssey' gibi saygıyla anılacak bir film. Tavsiye mi ? Seyretmemek büyük kayıp.

22 Kasım 2020 Pazar

2001 A Space Odyssey / Bir Uzay Destanı

Yıl.              : 1968
Yönetmen : Stanley Kubrick
Yazar.        : Arthur C. Clarke
Menşei.     : UK / USA
IMDb          : 8.3/10

Film 1968 de insan medeniyetinin varoluşuna, ardından da uzayda bunu arayışına dair güçlü bir mefkure. Kaldı ki henüz insanoğlu aya ayak basmamış iken bunu tüm detayları ile vermek..(Zira üzerinden 50 küsur yıl geçmiş olmasına rağmen hala Neil Armstrong’un aydaki görüntülerini Stanley Kubrick’in çektiğini iddia eden komplo teorisyenleri var. Sadece bu bile filmin teknik mükemmelliğinin kanıtı niteliğinde!) Sonra görüntülü telefon görüşmesini bilahare de yapay zekayı o zaman diliminde teşhir ve teşhis etmek..  Yapay zekayı, milyonlarca yıl önce varlığını sürdürebilmek için alet yapan homo sapiens in kendi yaptığı bir alet tarafından öldürülmüş olmasına yani savaşı başlatması ile ilintilemek. Savaş demişken; küresel su savaşları ve son yemekte suyun yine yer ile buluşması.. Veya bilincin bedenden ayrılıp yere yani evrene yayılmasını vurgulama edimi. Evrensel bilgiyi temsil eden dikilitaş ise insanı üst forma ulaştıran mutlak bilinç için felsefî bir imge veya mitolojik bir form ?
Alt metinlerinde gizli felsefi katmanları barındıran, subjektif deneyimler yaşatan olağanüstü bir film bu. Nietzsche, Strauss, Darvin ve Zerdüşt ü birlikte ikame ettiren Kubrick; tek bir anlamı olmayan içine girdikçe özünden uzaklaşılan bir girdaba eviriyor zihinleri. Anlama ve anlatma kifayetsiz zinhar bence ölmeden önce izlenmesi gereken filmlerden biri. Kült bir eser. Ne ki bu tezi Arthur C. Clarke’ın kendi sözleriyle bitirelim : "Eğer 2001'i tamamen anladıysanız biz başarısız olduk demektir. Cevapladığımızdan daha fazla soru yaratmak istedik.”


27 Haziran 2020 Cumartesi

Three colors: Blue

 Üç renk : Mavi

Yönetmen : Kryzsztov Kieslowski
Menşei.     : Fransa
Dil.             : Fransızca
Yıl.             : 1993

Acı veren hatıralardan, geçmişten, kaybedilen sevilenleri hatırlatan her şeyden uzaklaşarak tam anlamıyla özgürleşmenin mümkün olmadığına vurgu yapılan bir hikayedir bu film.

Özetini yönetmeni yazıyor filmin zaten, “Evrensel öyküler ve temalar anlatmak istiyorum, ama özel yaşamdan parçalarla.” Krzysztof Kieslowski




 

2 Mayıs 2020 Cumartesi

Wings of Desire

Arzunun Kanatları
Wings of Desire
Menşei.     : Batı Almanya
Dil.             : Almanca
Yıl              : 1987
Yönetmen : Wim Wenders
IMDb         : 8/10

Meleklerin ölümlülere gıpta ile baktığı bir anafikir ile başlıyor hikaye. Hissettiklerini hissetmek onları anlamak, dinlemek ve subjektif buhranları ile devam ediyor. Bu monochrome bir hayat çünkü. Sonsuz olmak 
fakat karşılığında hayatın kendisinden yoksun olmak. Veya insan olmak, varoluşa gelmek ve fakat bunun bedeli olarak yok oluşu kabul etmek.. Amma ve lakin meleğin biri diğerine “Halkın meydanında oturuyoruz, bizimle aynı düşünceyi taşıyan insanlarla” derken bir paradoksu da itiraf etmesi.

Meleklerin ve insanların ikili muhasebetik söylemleri, düşünceleri, itirafları ve bunu arasıra seyredene direkt temas ettirmesi filmi dinamik kılıyor ve empatik bir mecraya havale ediyor.

Alman yahudi filozof Walter Benjamin in “Tarih Üzerine Tezler” inden bir parçasını kütüphane sahnesine iliştiren Wim Wenders, kendi kendinin kurtarıcısı veya mesih beklentisi tercihine gönderme yapıyor.

Fakat benim favorim; yönetmenin, Amerikalı aktörün ”ben dostum” deyip meleği renkli dünyaya çekmesi müthiş akil bir eleştiri ve politik bir gönderme idi.

Aşkı da özgün bir dil ile ele alınması ayrıca alkışlanası..

"nasıl olur da
ben olan ben
ben olmadan önce var değildim
ve nasıl olur da
ben olan ben bir zaman sonra 
ben olmayacağım"

Wings of Desire / 1987

30 Nisan 2020 Perşembe

Stalker

İz Sürücü / Stalker
Yıl               : 1979
Yönetmen : Andrei Tarkovsky
Menşei      : Rusya
Dil              : Rusça
IMDb         : 8.3/10

Bir şairin oğlu olan Andrei Tarkovsky bu gezegene gelen nadir insanlardan. Sinemayı felsefenin, şiirin, varoluşun ve sanatın kutsal bir kitabı gibi ilmek ilmek işliyor.  Tarkovski için sanat, ideale yani maneviyata duyulan bir özlem. Eserleri ders değil nass adeta.

Stalker, metafizik bir şiir. Başka boyuttan seslenen bir metin. İçinde içimizdekileri okuduğumuz. Varoluşu ve yokoluşu sorgulayan bir yargıç. Anlaşılır gibi ama ürkütücü ve aynı zamanda gizemli. 

Stalker; iz sürücü, yazar ve profesörün üzerinden tüm insanlığın düşünce tarihine bir yolculuk. Umuda yolculuğu insanoğlunun. Kendi bölgesini bulmak için her türlü meşakkate katlanan, mücadeleyi göze alan ve büyüsüne hapsolunan o BÖLGEye yolculuğun. Tüm isteklerimizin ve hayallerimizi gerçekleşeceğine inandığımız kendi BÖLGEmize..

İz sürücü inançlı bir adamdır, bölgeye ve katma değerine sıkı sıkıya iman etmektedir. Lakin profesör ve yazara göre böyle bir yer gerçek değildir,  hiçbir kudreti ve gizemi de yoktur. Fakat yine de vaad edilen, dileklerin kabul olacağı o odaya gir(e)mezler. Bu arada Eduard Artemyev’in efsunlu müziği bizi her saniyesiyle BÖLGEnin büyüsüne bağlayan bir şuur. Ve yönetmen bizi kendi BÖLGEmizi bulmaya/yaratmaya sevk eden memur.

İdrakimizi kuşatan Stalker salt bir film değil. O tüm doku, detay ve imgeleri ile farklı metaforların içinde bölgemize yaptığımız düşsel bir yolculuk. Sisteme sepya/ monochrome bir gönderme. İz sürücülerin ve veya peygamberlerin klavuzluğu ancak bizi bölgemizde renklendirebilirin mistik bir sunumu. Stalker kült bir ders. Sosyoloji, felsefe ve din barındıran bir muhakeme. Ve Andrei Tarkovsky talipleri kendi bölgesinde ağırlayan bir simyacı. 
....
İnsan doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğündeyse katı ve duyarsız. Bir ağaç büyürken, yaşken yumuşak ve eğilip bükülebilir bir durumdadır; fakat kuruyup katılaştığında artık büyümez, ölür. Katılık ve güç, ölümün yoldaşıdır. Esneklik ve zayıflık ise varlığın tazeliğinin, hayat doluluğunun ifadesidir. Çünkü artık katılaşmış olan hiçbir zaman kazanmaz.
STALKER

28 Nisan 2020 Salı

Ahlat Ağacı


Yönetmen : Nuri Bilge Ceylan
Menşei.     : Türkiye
Yıl.             : 2018
IMDb.        : 8.1/10

Ahlat, dalından koparıldıktan sonra yenmeyen, bir süre olgunlaşması beklenen meyve. 

Sinan ın hikayesi de aynen böyle.. Üniversiteden yeni mezun, özgüveni tavan,  idealist ve diktatör olsa memleketini bombalayacak kadar da anarşist bir delikanlı. Öğretmen olan babasının kumar bağımlılığını sorgulamadan eleştiren ve alalade suçlayan Sinan, annesini de evlenirken babasını yanlış seçim yapmakla itham ediyor. Sosyal çevresi ile de sorunlar yaşayan Sinan ın kafasındaki hedefi, o na göre kurtarıcısı; yazmakta olduğu kitabı bastırabilmek. İlegal çabası ve çatışmacı tavrı ile bastırdığı kitabının da ecza olmadığını, kapana kısılmışlığını ve ancak iç hesaplaşmalarla çıkış yolunu bulabileceğini anlıyor..

Ahlat Ağacı bir kitap okurcasına ilerliyor, bir kitap oluyor ve size sizi okuyor.! Politika, din, psikoloji ve sosyoloji içeren ciddi bir kitap, bir ders. Nuri Bilge Ceylan cesurca okuyor toplumu bu kitapta. Varoluşu tartıyor, nosyonu ve misyonu ile filmin akışkanlığını riske edebilecek kadar derdine aşık. Taş, köpek, kuyu gibi kutsal kitaplarda geçen sembolleri metaforik olarak giydiriyor bilinçaltımıza. Nuri Bilge Ceylan dramatik imgeleri çarpıcı olarak kullanabilen ve izleyiciyi de çarpabilen bir yönetmen. 

Ahlat Ağacı içimizde.. Kimi gölgesine, kimi meyvesine, kimi de gövdesine talip. Çarmıh yapmak için !





26 Nisan 2020 Pazar

Toprağın Tuzu

The Salt of the Earth
Yönetmen : Wim Wenders / Juliano Salgado
Yıl              : 2014
Tür             : Biyografi, Belgesel, Tarih
Menşei.     : Fransa, Brezilya
IMDb          : 8.5/10



Toprağın Tuzu evrendeki her canlı gibi enerjisini topraktan alan güçlü bir biyografik belgesel. Bize "türümüzün ne kadar tehlikeli olduğunu" suratımıza vuran kült bir yapım. Aklın parçalarını çıkarıp, çıkarına muadil sayana muhasebetik bir mahkeme.

Toprağın Tuzu nu izlemek için fotoğraf sanatına ilgi duymanıza gerek yok, insan olmanız kâfi. Zira Sebastiao Salgado'nun kronolojik bir şekilde işlendiği hayat hikayesi;  dünya kültürünü ve bu alanda ki sosyal etkilerini belgelendirip yaşadığımız gezegeni tüm çıplaklığıyla sunan bir başyapıt. 

Salgado sadece Brezilya' nın foto muhabiri değil çağımızın acı dolu hikayesini teşhis eden ve kendince bir tedavi geliştiren beynelmilel bir doktor. Veya fotoğrafları her ne kadar monochrome olsa da aslında o bir greenpeace mimarı. Gezegenin Sebastiao Salgado gibi bahçıvanlara çok ihtiyacı var..

" Yaratan' ın elinden çıkarken her şey güzelmiş, kime göre güzel? Evren bir hammadde deposu. Herşeyi biçimlendiren insan; güzel de iyi de insan icadı. Yalnız hilkatin atölyesinde çalışan, yani yeni bir dünya parçası, yeni bir düşünce, yeni bir terkip kuranların sayısı bir asırda üç-beş. Ötesi mevaşi. " 
Cemil Meriç
Bu Ülke / 219

24 Nisan 2020 Cuma

Benim naciz koleksiyonum

Tahsis edilen çağın rezerve edilen edilen locasında herkes cüzdanına bir şeyler biriktirmekle meşgul. Çok şükür benim de bir arşivim var. Acılarım, yaralarım ve kederlerim hep hazır kıta. Çil değil hiçbiri. El değmiş, göz değmiş, öz değmiş.. Üstelik vesile olanların da canına değmiş. O yüzdendir ki ben hayatı ıskalamakla meşhurum. Bayılırım mesela suya düşen düşlerimi izlemeye.
Kalbimin çatırdaması, bu gezegende dinlediğim en favori gruptur. Gözyaşlarım ilk sezonundan beri en çok izlenenlerde ! Baştacımdır başımda ki ağrılar. Uğradığım ihanetleri tasnif ettim, sol yanıma o kadar yakıştılar ki. Zaman bile bana ilaç olacağına inanmıyor artık..
Beklemekle evlendim sevenlerin umutsuzluk yeri olan dünyada. Hicran ve figan şahitlerim, tasa da nikah memurum oldu. Boynu bükük bir imza attım yer altına doğru.
Garantili yenilirim ben dünyaya. Mesela hüzün, bensiz çıkmaz yola. Yolda da hep mutsuzlar düşer payıma. Benzi sararmış tüm kelimeler dokunmadan geçemez bana. Köşeye sıkışan ve tehdit altında ne kadar duygu varsa yoldaşım oldu hep. Yormayan cümleler uğramaz kapıma. Teselli hiç girmedi, giremeyecek koynuma. Gölgem bile yorgundur, bırakmaz peşini karakoncoloslar.
Sığındığım hiç bir rüya kabul etmedi beni. Evdeki bulgurum bile kuşkulu. Ne kadar iyi niyetim varsa hepsini açığa aldılar. Sevgiye dair ne varsa içimde yağma oldu. Bundandır çocukluğumun nereye gittiğini bulamayışım.
Bir başım var; hani her cenazeden sonra sağ olsun denilen, onu da alıp gideyim diyorum dizlerimin feri yok. Tabiplere gitsem ilaç yok. Yaz gelse biri gelir kışa çevirir. Baharı arzulasam ayrılık yeşerir. Çekip vurayım desem bahtımı, tutukluk yapar. Şansımı arasam meşgul çalar. Huzur gelse, bulamaz beni evde. Kırılmakla bütün rekorları kırdı kalbim !
Biliyorum Gülhane Parkında ağaç olsam baykuşlar tüner dalıma. Ufalana ufalana eriyorum bu yollarda.
Katlanarak dünyaya sığmayan da benim, Çanakkale içinde vurulan da ben. Neyse tüm dertlerime hakkımı helal ediyorum. Ahirette de karşıma çıkmasınlar diye.

24.04.2020
9 uncu hematoloji koğuşu
yokmeydanı / sıkıysabul

23 Nisan 2020 Perşembe

Dedemin İnsanları

Menşei     : Türkiye
Yönetmen: Çağan Irmak
Yıl.             : 2011
IMDb.        : 8/10

Küçük bir Ege kasabasında yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği evrimi anlatıyor..

Hikaye ve veya dram Girit’ te yaşayan Türkler in bir sabah doğdukları bu topraklara ait olmadıklarını küfrederek söylemeleri ardından Türkiye’ ye sürülmeleri ile başlıyor. İzlerken, mübadeleye, öteki olmaya, nereye gidersen git bir yere ait olamamaya, iki yakaya, azınlığa, ihtilallere farklı bir pencereden bakıyoruz.

Zira film iki yakada iki parça. Mübadele ve ihtilaller. İki toplumsal mesele anlatısı.  Bir daha yaşamamak için herşeyi anlatan cesur gerçek bir hikaye. Mübadele çilesi, milliyetçilik mücadelesi, sürgün ve çocukluk.. Doyasıya drama.

Evet Çetin Tekindor her zaman ki gibi sinemamızın büyük emektarlarından, lokomotiflerinden biri. Dedemin İnsanları ndaki yegane özne o lakin Ozan ı oynayan çocuk karakter (Durukan Çelikkaya)  bence olağanüstü bir performans. Neşeyi hüzne galip getiren. Türkçe sözcüklerin yanına bazen Yunanca kelimelerin monte edilmesi ayrıca alkışlanası. Dedemin İnsanları, yaşamamış insanlara yaşanmış bir hikaye..

Ezcümle Çağan Irmak filmleri Türk Sinemasında; farklı yamaçlarda dinlenen, yaylaların havasını getiren, durulmayan debisi ile nefis bir ırmak.

22 Nisan 2020 Çarşamba

Şahsiyet

Şahsiyet / Persona
Dizi / Series

Menşei.    : Türkiye
Dili            : Türkçe
Senaryo.   : Hakan Günday
Yönetmen: Onur Saylak
Yıl              : 2018
IMDb         : 9.1/10

Unutmak mı, hep hatırda tutmak mı diye bir seçim olsaydı muhtemelen çoğunluk unutmaya verecektir oyunu. Zira unutmak fitridir, insanidir. Aslında iyileştirici yanı vardır unutmanın. Çünkü unutan yüklerinden kurtulur ve yoluna revan olur..

"Ne güzel olurdu değil mi yanlış bildiğimiz her şeyi unutsak sadece doğrular kalsa burada..” diyor Agâh Beyoğlu. Sonra muhakeme devam ediyor ve "Bütün hatıralarım, bütün hayatım, her şey silinip gidecek. Ben ne olacağım? Şahsiyetim ne olacak?" diyerek bir paradoksun içinde buluyor kendini.
Aynı hissiyatı adli tıpta ki polis de şu replikle katılıyor Agâh Bey e 
-"Şair demişki: Hayat hatıradır. Unutursan ölürsün !
 -"Kim demiş bunu, hangi şair ?"
 -"Unuttum !"
Fakat unutmakla hatırlamak arasında derin bir bağ vardır. Yer değiştirebilir bunlar zaman zaman. Kişi buna karar veremez kimi zaman. İnsanın yönlendiremediği güç vardır ve burada toplumsal hafıza devreye girer. Ne ki son demde polis Firuz itiraf ediyor bunu ;
"Sadece sen mi hastasın sanıyorsun? Bu ülkede herkes hasta. Bu ülkede her şey unutulur” sözleri ülke gündeminde bile her şeyin unutuluverdiğine vuruyor.

Sonra kasabanın aslında adalet arayan adamın evinin önünde toplandığı sahne Sivas’taki Madımak Oteline gönderilen akil ve alkışlanası bir metafor değil de nedir ? Ya gazeteci Ateş' in ismi ve başına gelenler; mesleğine gönül veren, sistemin şifresini çözen, istifa eden ve akıbetini Uğur Mumcu ile bir eden metafor ? Ve 1982 yılında çevrilen İffet' in Şahsiyet dizisi sayesinde otomobilin camına tacizcinin kafasını sıkıştırarak gaza basması da İffet’in yani Müjde Ar ın çektiklerinin intikamını alması değil mi ?
Şahsiyet bir çok mottosu olan bir özdeyiş aslında..
“Hayatını adalete adamak, öyle şahsi bir mesele değil. Bir Şahsiyet meselesidir !”
"Geçen doğum günümde yine bir dilek tuttum, çocuk gibi. Ne diledim biliyor musunuz? İyi bir insan olmayı !"
"Sakın bana ben de sevdim demeye kalkma. Seninki sevgi değil,hınç. Hınçla sevilmez!"
"Alzheimer çok ciddi bir hastalık. 
Benim gibi ciddi bir adama da öylesi yakışır zaten."
"Yalan söylemenin en kötü tarafı yalan söylediğini hatırlamaktır.."
""Vicdan denen şey bağırsak gibidir. Sen uyurken de çalışır."
...ve Nazım Hikmet in sanki dizi ile parsellenmiş;
"Başım köpük köpük bulut
İçim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım, Gülhane parkında
Budak budak, şerham şerham
İhtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında" dizeleri muhasebetik bir tat katmış diziye..

Şahsiyet, toplumun kadınların omuzlarina bindirildiği ağır yükleri ne de güzel anlatmış.
Salt Reyhan ile değil, demokratik ve kolektif  tüm kadınlar ile kendi sorunlarını. Bir kelimenin potansiyel gücünün sosyolojik baskısı, lal olan dillerin bir kurşunla açılımı ve veya  günü gelince adalet arayışı.. (Deva’nın hiç konuşmayan kız arkadaşı Süveyda, kendisine ”o…” diyen delikanlıyı verdikleri partide babasının silahıyla vurması.)
Agâh Bey' in "Şimdi adalet ayrı hukuk ayrı.." ünlemesi, iki el silah sesinin imzası, Ateş bebek, bozulan televizyonun önündeki 'Hala ortağız, unutmadım !' bakışı sonrasında 1945 yılında Azeri bir türkü olarak literatüre giren ve sanki bizim mazlum Reyhanımıza atfedilen;
"Dağlar kızı reyhan reyhan reyhan 
Analar kuzusu reyhan reyhan 
Bir tanesin ay gız...  "
ile sonuca giden ve giderken bizi de götüren Şahsiyet, gerçekten şahsiyetli alkışlanası bir diziydi..



Şahsiyetini kazan ve faziletini kemale eriştir, zira sen cisminle değil ruhunla insansın.
İmam-ı Gazali

Şahsiyetinize bir şey katmayan her hareket, mutlaka şahsiyetinizden bir şey eksiltir.
Dale Carnegie


19 Nisan 2020 Pazar

Otomatik Portakal

A Clockwork Orange
Otomatik Portakal
Yıl                : 1971
Yönetmen  : Stanley Kubrick
Menşei       : İngiltere
Dil.              : İngilizce
IMDb.         : 8.4/10

Öncelikle söylemeli ki herkesin kendini yakın hissedebileceği bir film değil Otomatik Portakal. Zira Stanley Kubrick’inn filmlerinde ana tema: kural, baskı, toplum değerleri olmadan insanın gerçek doğasını sergilemektir. Cinsellik, şiddet ve metafizik gibi uçurumlar onun labaratuvarıdır adeta. Onun için sinema, hem bir sanat hem de bilim dalıdır. Filmlerini bir bilim adamı titizliğinde işleyen yönetmen her filmi ile izleyicisini biraz daha büyüsünün etkisi altına alır. 

Otomatik Portakal tecavüz şiddet ve hırsızlık gibi suçlarla çevrelenmiş insanı tek tip üretim malları haline getirip arındırabilir miyizi dolayısıyla daha müreffeh bir dünya yaratabilir miyizi sorguluyor.. Salt iyilik yapan makinelerle donatılan gezegene dair bir muhasebe ve veya muhakeme bu.

Ne ki bu misyon, ilahi komedyaya başlı başına bir isyan, kutsalına küfür ve başka tanrı olmayı ilan eden bir itiraf aslında. Zira iyilik seçilen olmaktan çıkınca insanlıktan çıkan bir yaratığa dönüşüyor eşref-i mahluk ! Çünkü yaradanın verdiği iradeye muhalefet veya insanın vicdani yasasına karşı gelmesi onu hem yaradandan uzaklaştırıyor hem de içsel bir kodeste yalnızlığa terk ediyor. Kaldı ki bunu talep edenler; insanı vazgeçilmiş özgürlükleri ile yaradandan kaçırmayı seçmekle, seçimsizler dünyasının ortasında kutsal suçlarını yani ortak koştuklarını itiraf ediyorlar. Ahlakın vicdanı iyiliğe ulaştıran kurallarına itiraz ve intizar; sahiplerini, normatif döngüsünün içinde salt birer suçlu haline getiriyor. 

Velhasılı aptal değil abdal olunmalıdır. Abdal kuldur; akışa teslimdir ve evrilir. Aptal müzmin muhaliftir, alacaklı zannedendir, evrilmez devrilir !


14 Nisan 2020 Salı

İYİ MASALLARINIZ OLSUN..

Babamın bir masal treni var. Her vagonda baba baba masallar.. Burası uzun bir masal yolculuğu. Tren çalışırken "Bir varmış bir yokmuş" diye ses çıkarıyor, duyuyor musun ? Bir de babamın evde unuttuğu masallar var. Onlar bitmeyen masallar.  Dur durak demeden masal dinleriz bu yolculukta. Masal istasyonunda beklemek de sevaptır ayrıca. Yaşamak isteyenlere masal dolu bir tren. Yatarken üşürsek tüm çocukların üstünü masallar örter. Zaten ben varsam babamın masalı var demektir. Alnımzın tam ortası masaldır çünkü. Masalı olan yanılmaz bu alemde. Her seferinde düşüyorsan masalın yok demektir. Biz yenilebiliriz ama yanılmayız masaldan ötürü. Masalın yoksa konuşmayalım arkadaşım. Hem ben masal polikliniğinde doğmuşum. Annemin sütü de masalmış meğer. Sahi anne, dizlerin mi masal gözlerin mi ? Ali babanın da masalları var mı ? Büyüyünce masal yönetimini kazanacağım inşallah. 
Masalı olmayandan kardiyalog bile olmazmış. Hele sağlam bir masalın yoksa müteahhit bile yapmazlarmış adamı. Başka yolu yok gide gide bir masala dayanacağız. Çünkü masal dinleyeni sıyırıp geçer hayat.
Yaralanırsan kansızlığa tek çare masal. Masal ülkenin temelidir kuzum. Bak ne masallar var iskele babasında bile. Hakkını yemeyelim elbet şambaba tatlısının da masalı vardır kendine göre. Çünkü masalı olmayanın hasarı büyüktür. Şimdi masallar arası diyalog zamanı. Herkesin masaya masalını koyma zamanı. Masal giren eve ambulans girmezmiş bilir misin ? Çünkü  
hiç bir masal virüs içermez ! Masal dairesi her derde devadır, derdi anneannem. Kiminin masalı kiminin duası.. Sahi Allah'ım cennette de masal var değil mi ? Ne yapayım, annem beni masaldan yapmış. Masalın gözlerine yaslanıp uyurmuşum ben. Aman masallarımı vurmasınlar,  diye uyanır ve 'Anne masalım geldi' diye seslenirmişim.. Büyüyünce benim de nurtopu gibi masalım olacak. Ve bana bir masal anlatana on masal bedava vereceğim. Her günüm masal günlüğü olacak. Gün doğmadan ne masallar doğacak kim bilir ? Masalların efendisi ve en büyük masal büyük babamdır. O bile masal gibi geçti.. Masal ah çektirir of çektirmez, derdi. Herkes gitti bir masal kaldı geriye.
Bu sene de ihracatın lideri masallarmış. Çünkü tüm masallar organiktir. Masallarımızın içinde siyaset yağı yoktur. Bilir misin? Masal hava yollarının kara kutusu da yoktur. Masallar yüksek uçar çünkü.
İstikbal masallardadır arkadaş. Damarlarımızda masal dolaşır. Masallar cep telefonundan da, yer çekiminden de fazla çeker. Yakarsa bu dünyayı masalsızlık yakacak göreceksin. Niye mi ? Ölüm tüm masalları kıskanır da ondan. Zamanın zincirlerini sadece masallar kırar. Yine akşam oldu, bak okunuyor ve  masal beni çağırıyor ! "Şehrimizde masal zamanı; Allah masallarımızı kabul etsin.."
Ben masal olmakla meşhurum çünkü masal sevdaluğum olur benim. Ah aşkım, hasretinden ne masallar eskittim. 
Ey masal çoğalt beni. Hem yağmur da masaldır, şemsiye açan ne bilir ? 
İleride masal başkanı olursam seçim vaadimdir; Masal bulvarı !
Parklara da tabela yaptıracağım; Bu köşe masal köşesi. Dikkat masal çıkabilir. Masal masalın dostudur.. 
Mağazalara; Modern insana masallarım var. Kötü söz deme sen yine masal de. Ödemeler masal ile olur. Taksitle masal anlatılmaz..
Okullara ; Masal, öğrenmeyi kolay kılar. Masalı olmayanın dostu olmaz. Bana masalını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Masal neredeyse gidin alın. Hem Çin deki masallar masumdur.. 
Öyle bir yönetim şekli ki masaldan. Memleketin ırmakları güzel aksın diye.
Bir meyve içinde nasıl saklarsa çekirdeğini biz de içimizdeki masalla koyuluruz yola. Hem masal olmaya ramak kala; içimizdeki tüm masallarla bizi alıp, başka masalların içine katmak için bir gün vakur bir melek gelecek.
Ve son sözü yine bir masal söyleyecek...

Allah masalımızdan razı olsun.

14 Nisan 2020
Hemotoloji Servisi / İstanbuL

12 Nisan 2020 Pazar

The Platform / El Hoyo ( Delik )

Menşei. : İspanya
Dil.         : İspanyolca
IMDb.    : 7/10

The Platform / El Hoyo ( Delik )

Herkes kendini tanısa sonsuzla en büyük sonsuz arasındaki sır çözülecek. Kendini tanımak, tüm kasaları açan anahtar. Fakat gökteki ayın aksini her testi kendine münhasır sayıyor ve komedya başlıyor.. Külli irade tasnif ve taksim etmiş her şeyi ne var ki cüzi iradenin ne ikametgaha ne de komşusuna tahammülü var.

The Platform, bu minvalde 'ben' i teşhir eden ve kimin nerede uyana(maya)cağı meçhul bir metafor. Nerede ne şekilde doğacağımızı seçemediğimiz, test edileceğimiz ve sonunda da hakkaniyetle çıkabilirsek diplomamızı alıp, onore edileceğimiz bu gezegenden başka bir yer değil.  

Bu döngünün içine salt kitap okumak için giren Goreng, Don Kişot' un güncel bir muadili. Ne ki o da Cervantes in kahramanı gibi değişmeyecek sisteme karşı kimsenin girmediği savaşa girişmektedir. Eleştirdiği ve uzak durduğu ama dayanamadığı sofradan aldığı ilk nimet elma ile Adem e, stoklama maliyeti ile Cehennem sıcağına doğru başlar yolculuğu. Nitekim yukarıda büyük şef ve yardımcıları kusursuz, açık büfe bir sunum hazırlar iken, aşağıda 333 katlı ve 666 kişilik (ne ki Hristiyanlık ta bu rakam şeytan a delalet eder) hırsın küstah, nefretin tehditkar uluması ile 'ben' mülkiyetinin peşinde bir garip dünya!

Goreng in arkadaşı yaşlı Trimagasi mantığı simgelemektedir. Katlar arası gezen ve çocuğunu arayan kadın, Meryem i. Hani kimsenin onun çocuğunun olmasına inanmadığı imkan vermediği Meryem i. Ne ki filmin sonunda yukarıya yani göğe yükseltilen çocuk söylüyor bunu ! Sonra bir İmoguri var, eskiden yönetimde çalışan ve burasının böyle bir yer olmadığına inanan. Düşmüş bir meleği simgeliyor. Bunu da köpeği II. Ramses söylüyor. Çünkü II. Ramses; ışığın seçtiği kişi demektir ! Goreng in altıncı katta uyandığı bir siyahi var, Baharat. Bulunduğu sınıfa itiraz eden, halatı ile üst makamlara göz dikmiş, tırmanmak için herşeyi mübah bellemiş bir muhalif. Radikal cevabın ardından Goreng e tabi olan ve onun misyonuna yardımcı olan Sancho Panza ! Ve birlikte yola koyulurlar ve bir bilge kişi ki peygamberi simgelemektedir, onlara; Ne yapacaksanız nezaketle yapın ve yukarıya mesaj vermek istiyorsanız tatlıyı en üst kata ulaştırın, der. Sonra en alt kata inerler, aç ve aranan çocuk ile karşılaşırlar. Mesaj olan tatlıyı vermek istemezler çocuğa fakat filmin başında bay mantık, yaşlı Trimagasi ne demişti? "Yediğin sensin !" ..ve çocuğu/mesajı göndermek için platforma biner Goreng. Fakat Trimagasi 'mesajın onu gönderene ihtiyacı yoktur' der ve indirdiği Goreng in sonu tıpkı Don Kişot gibi olur..

The Platform sosyo-ekonomik hiyerarşi derinleştikçe kapitalizmin daha da agresifleştiğinin itirafıdır. Kamusal çözülmenin değil bireysel çürümenin de vardığı boyutu gösteren bir belge. 

10 Nisan 2020 Cuma

Zamanın evrensel tanısı 40


Zahir ile bâtının, görünen ile görünmeyenin, somut ile soyutun arasındaki köprüdür sayılar.. Sayılar, rakamlara, rakamlar, matematiğe, matematik de en güvenilir kaynağa evrilir insanoğlu için. Hatta evrensel bir dil bile diyebiliriz matematik için. Ne ki kutsal kitaplarda ölçü ve denge merkezi olarak kullanılması tesadüf olamaz. "Muhsi" yaradanın isimlerinden birisi; her şeyin sayısını bilen demektir ! Zira , “Gerçekten biz, her şeyi bir sayı, ölçü ve dengede yarattık” (Kamer 49) "O gökleri yükseltti ve her şeye bir sayı, bir ölçü koydu" (Rahman 7) der son kitap Kur'an ı Kerim de.
Ama sayıların içinde bir rakam var ki; Kutsal kitaplarda da geçer ve Anadolu göreneklerde de sıklıkla bahsedilir.. Mesela; Kuran’ın 40. Suresi Mü’min suresidir. İnanan, teslim olan, kabul eden, tamama eren, olgunlaşan anlamına gelmektedir..!  Ve 40. ayetinde de, cinsiyet ayrımı yapılmadan inanan her kimsenin eşitliği vurgulanmaktadır.  “Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü’min olarak salih bir amel işlerse işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır.” (Mü'min 40)
Kırk sayısı bize; olgunluğa erişme, tamama erme, süregiden herşeyin seyrinin değiştiğinin anlamını vermektedir. 
"Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der.."(Ahkaf 15) 
Ve peygamberliğin Hz. Muhammed e 40 yaşında gelmesi
İslam dininin doğuşu sırasında ona ilk bağlananların 40 kişi olması, 
Müslümanların sayısı 40'ı bulduktan sonra Hz. Muhammed in İslamı aleni bir şekilde ilan etmesi
Kadınlarda hamileliğin 40 hafta sürmesi 
Malın kırkta birinin zekat olarak verilmesi
Nuh tufanının 40 gün sürmesi
Hz. Musa nın Mısırdan çıkışının 40 gün sürmesi
Hz. İsa' nın denenmelere maruz kaldığı çölde tuttuğu orucun 40 gün sürmesi
Hz. Adem’in çamurunu 40 gün yoğurulması
"Allâh, Âdem’in hilkat toprağını kırk gün kudret eliyle yoğurmuştur.” (Taberî, Tefsîr, III, 306)
Hz. Yunus'un balığın karnında 40 gün kalması
Doğumdan sonra ana ve çocuğun 40 gün dinlenilip dışarıya çıkarılmaması (40 ı çıkmak)
Mısır da piramitlerin tam 40 km lik bir cephede inşa edilmesi
Eski Mısırlılarda gök varlıklarının kendi yörüngeleri üzerindeki dönüm sürelerinin 40 gün olması
Şaman inanışına göre ruhun fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmesi
Hristiyanlar ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanması
Tevrat’ta da insanın yaş dönemlerini 40 sayısının beliritmesi
Efsane ye göre dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi’nin kıyametten önce 40 yaşında ortaya çıkacağına ve 40 yıl yeryüzünde kalacağına inanıması
Sufilerin 40 günlük inzivaya çekilmesi
40 gün aksatmadan sabah namazını cemaatle camide eda edenlerin Hızır Aleyhisselam ile mutlaka karşılaşıp görüşeceğine inanılması
Beş vakit namazın sünnetleri ile birlikte 40 rekat olması
40 Hadis
40 lar meclisi
40 lara karışmak
Alevilikte en eski semahın da 40 lar semahı olması
Katolik Kilisesine göre 40 insanın kanonik çağıdır. Yani zekanın bu yaşta bütünüyle gelişmiş olduğunun belirtilmesi
Olgunlaşma manasında 40 fırın ekmek yenmesi
Bir yastıkta tam 40 yıl
Hikayelerde düğünlerin 40 gün 40 gece sürmesi
Ali Baba ve 40 haramiler
Nefs için arınmada halvetin 40 gün sürmesi
Bir şeyin 40 defa söylenmesi
Bedenin susuzluğa ancak 40 gün dayanabilmesi
Genel inanışta yas süresinin 40 gün olması
40 tarakta bezi olmak
40 yıllık dost
Kılı 40 yarmak
40 dereden su getirmek
40 ından sonra azanı teneşirin paklaması
Kırkayak, kırkambar, kırkgeçit, kırkpara, kırkikindi, kırkbudak, kırk kere...
Üzüm suyunun 40 gün kapalı kalırsa sirke olması
Bir fincan kahvenin bile kırk yıl hatırının olması
Teologların 40 sayısının değişimi temsil ettiğinde mutabık kalması
"Karantina" kelimesi İtalyancadaki ‘40 günlük zaman’ sözüne denk gelmesi. Kişinin veya kişilerin  köklü bir değişiklik yapabilmesi için ihtiyacı olan hazırlık süresinin 40 gün olması

Ve içinde bulunduğumuz yıl 2020. 20+20=40 !

Şimdi söyleyin, 40 yıl düşünsek aklımıza gelir miydi..?!








Corona ya dair..



Bu bağlamda Yaradanın insanoğlundan taleplerine en çok hizmet eden, tebliğ yapan hareket şu Korona. Aktuelitik tabirle insanları dürten bir ilahi medya seferberliği. Bir melekler topluluğu.
Beklenen uyarıcı !
-Siz kıblenizin, tapınaklarınızın ve bahşedilen nimetlerin değerini bilemediniz, hadsizlik yaptınız; Şimdi çıkın dışarıya ama hür olarak değil, mahkûm olarak ! Zira yeryüzünde özgürce dolaşmayı hak etmiyorsunuz. Zinhar, Ali-İmran 137 / Enam 11 / Tevbe 2 / Nahl 36 / Neml 69 ve Ankebut 20 de demedi mi size yaradan ?  ".. yeryüzünde serbestçe gezin ve hakikati yalanlayanların sonunu görün !" diye. Gezdiniz ama görmediniz, şimdi bekleyin sığınaklarınızda gün be gün yaklaşmakta olanı. Ve bari şimdi okuyun makara diye atfettiğiniz Bakara 155 i ! " Sizi ölüm tehlikesiyle, açlıkla ve ekonominizin kaybı ile sınayacağız. Sabredenleri müjdele.."

23/03/2020 İstanbul

9 Nisan 2020 Perşembe

28 Gün Sonra


28 Gün Sonra / 28 Days Later

Menşei : İngiltere

Dil : İngilizce

Yıl : 2002

IMDb : 7.6/10

Maymunlar üzerinde yapılan deneylerde niçini belli olmayan bir serbest bırakılma. Maymunun oradaki kişileri ısırması ve virüsün yayılmaya başlaması..

"28 gün sonra” bir hastane odasında uyanan Jim ne olduğunu anlamaya çalışır. Boş sokaklarda dolanır ve gazetelerde “tahliye” haberlerini okur. Pandemi ile yüz yüze olduğunu anladığında diğer yaşayanlarla buluşur ve film "Walking Dead" e evrilir.. Virüs koşan zombilere çevirmiştir insanları ! "28 gün sonra” için asıl konunun dışına çıkıldığı, çok korkunç olmayan bir korku filmi diyebiliriz ?

Bu film için Londra'nın bazı bölgeleri sabah saatlerinde trafiğe ve insana kapatılmış.. Bence filmin en çizgi dışı yanı bu. Bittabii o dönem için ! Zira pandemi yılı 2020, salt bir bölgede değil bunu tüm gezegende bile isteye uyguladığımız bir yıl oldu. Uygarlık oyunumuzda öğrendik ki, kıyametin statü farkı gözetme opsiyonu yok ! Bu ve bunun muadili senaryolar binlerce yıllık birikimin 28 günde sona ermesi için yeterli bir süre olduğunu haykırıyor. Görüyoruz ki; bugün bu muhayyile hakikate derc oluyor ve tükettiklerimiz bizi tüketiyor.. Kafa tuttuğumuz ilahi kurallar bizden çok daha sıhhatli !

Bugün 28 gün sonra demek, kaderin imzasız bir mektubu. Limandan mı, zindandan mı meçhul !

8 Nisan 2020 Çarşamba

Guguk Kuşu (One Flew Over the Cuckoo's Nest)

Guguk Kuşu 
Menşei      : ABD 1975
Dil.             : İngilizce
Yazar         : Ken Kesey 1962
Yönetmen : Milos Forman / Çekoslovakya
IMDb.         : 8.7/10

İçtikçe artan susuzluk gibi enfes bir doğa gözlerimize ÖZün GÜRlüğünü sunuyor filme girerken.. Ardından bir sığınağa girer gibi giriyor ve buluyoruz kendimizi akıl hastanesinde pardon guguk kuşu yuvasında ! Zinhar guguk kuşu bir metafordur. Şöyle ki; türler kuluçka asalağı olup, yumurtalarını yabancı kuşların yuvalarına bırakır, böylece yavru gugukların bakımını üvey ana baba üstlenir. Bu bir kısır döngü olarak devam sağlar.. İşte bu dünya bizim memleket !
Filmde her ne kadar McMurphy baş rol gibi gözükse de bence lokomotif kızılderili şef Bromden dır. Şef Bromden burada; baskı altına alınmış, susturulmuş, konuşmasına müsaade edilmeyen ötekileri temsil eder. McMurphy ise bağnaz sistemi çözmüş, başkaldıran bir devrimcidir. Asıl metafor ise bittabi hastanedir. Zira bu akıl hastanesi; despot, bürokrasiye gömülmüş, güya hürriyet timsali amerikan sistemine güçlü bir atıftır. Hemşire Ratched bu ülkenin kurallarından taviz vermeyen, rakip istemeyen, vatandaşlarını tedavi yerine taciz edip her daim seme kalmalarını arzulayan, hiç bir demokratik oylamalara tahammülü olmayan, 'bana ve ekibime kadar demokrasi' diyen tehditkar bir başkan.
McMurphy başhekimin odasına girdiğinde doktorun masasında duran, balıkçılığa zaafına dair gördüğü fotoğraftan kerteriz alıp sokaktaki insanlardan daha deli olmayan arkadaşlarını doktorun teknesi ile terapiye pardon balığa çıkarması rejim hariç herkese iyi gelen bir iyilikti. Yine McMurphy nin banyodaki kaçma planına dair halkla iddialaşması, mağlubiyeti ve ardından "en azından denedim !" mottosu ile sıkı bir ders vermesi.. Ya demokrasi için çırpınmasına ne demeli ? Bir oy için ferdan ferda dolaşmasına..? Hem de arkadaşlarına terapi mahiyetinde final maçını seyrettirmek için. Ne ki subjektif yönetim yine kabul etmez halkın talebini. Fakat McMurphy yılmaz ve televizyon kapalı olmasına rağmen seyreder gibi sunum/parodi yapar dostlarına. Diğer tüm kısımlarda da hep fedakarlığına şahit oluruz.. Nereden mi ? Şef Bromden ın gözünden. Çünkü herkes Bromden ın kaderine hizmet eder filmde. Onun hasretlerinin ya da kendini koruma tercihlerinin tetikleyicisidir tüm hamleler. Ülkede küçülen, dışlanan bu dev adam veya güruh, McMurphy nin demokratik insancıl tavrı ile yeniden büyümeye başlar ve özgürce koşabileceği güne dair inancını kazanır yeniden. Ne ki, 'beni almadan gitmeyeceğini biliyordum' diyor lobotomi (beynin frontal lobunun operasyon ile alınması) olmuş dostuna. O da onu almadan gitmiyor, kendinden !

Guguk Kuşu sinema sanatının özgürlük cephesinde açılan kült bir mevzisidir. Burada savaşanlar yani bu başyapıtın altına imza atanlar hasta edilen toplumların çığlığına tercüman olmuştur. Selam olsun..


7 Nisan 2020 Salı

Melancholia (2011) Melankoli

Menşei      : Danimarka, İsveç, Almanya
Dil.             : İngilizce
Konu.         : Bilimkurgu-Dram
Yönetmen : Lars Von Trier
Yıl.             : 2011

Melancholia  
farklı bir kıyamet filmi. Dünyaya yaklaşmakta olan Melancholia gezegeninin ana karakter Justine üzerindeki etkileri, yönetmenin Lars Von Trier in astrolojik felsefeler konusunu irdelemek  istediğinin bir bölümü sadece. Film boyunca yönetmen tüm karakterlerin hayallerini noktalayan, geleceklerinin kapılarını kapatan kıyametlerini anlatıyor aslında.  135 dakikanın aynı mekanda fasit bir dairede geçmesi, soyutlanmış bir dünyada ötekilerden uzak karakterler ile bir felaket filmi için marjinal kareler izleten Melancholia, yüksek bütçeli kıyamet filmlerini de terbiye ediyor 'felaket senaryosu öyle değil böyle yazılır' diye..
Her karesinden sürrealizm ve sembolizm akan, güçlü bir sanatsal yöne sahip Melancholia. Bu minvalde maziye gidiyoruz, Osmanlı ya ! Mai hülya. Yani o zaman ki melankoli hastalığının ismi. Mai yani mavi rüya. Melankoli; vücuttaki ısının artmasıyla dimağı-beyni sarması. İlginçtir ki bunun astrolojik karşılığı Satürn gezegenidir. Satürn astroloji de mavidir. Yönetmen Satürn yerine Melancholia gezegenini koyuyor. Ve sembolizm metaforik olarak devam ediyor.. Filmin bir yerinde Justine in duvardaki tabloları indirip yerine Michelangelo nun Golyatın kellesini kestiği sahneyi koyar. Böylelikle yönetmen ölümün karşısında bilimin bir şey yapamadığının mesajını veriyor. Kimle ? Yalnızlığı seven, intihara meyilli, aklı terk etmiş bir melankoli hastası ile ! Zira akıl gittiği için onlara bir armağan verilmiştir; sezgileri güçlüdür. Yani Trier; akıldan fedakarlık edilerek hakikatin bilgisine tahammül edilebilir veya taşınabilir, diyor. Ve devam ediyor sihirli mağara metaforu ile; çünkü çubuklardan yapılan bu mağara-simge dindir. Tehlikeyi fark etmelerine rağmen inandıkları için elçinin davetine icabet eden halkın girdiği sembolik mekan. Gerçek tahammül edilemeyecek kadar keskindir fakat inanç bizim güvende hissetmemizi sağlar. Herkesin fıtri olarak buna ihtiyacı var başka çare yok, demenin sanatçası Melancholia.

5 Nisan 2020 Pazar

The Banishment ( Izgnanie 2007 ) Sürgün

The Banishment  ( Izgnanie 2007 ) Sürgün

IMDb : 7.6/10

Menşei : Rusya

Dil : Rusça

Tarkovskiy’nin tahtının varisi olarak görülen Andrei Zvyagintsev ikinci filmi olan Izgnanie ile (The Banishment) tarzından ödün vermeden misyonuna devam ediyor.. Film, şehirden kırsala tatile giden bir ailenin trajedisini anlatıyor. Oldukça durağan ilerleyen ve yer yer seyircisini sıkan bu film sanki yüzlerce fotoğraf karesinin bir araya gelmesiyle muazzam bir görsel deneyim de sunuyor. İçerik olarak seyircinin zihninde edindiği boşlukları zaman zaman dolduran diyalogları ve önermeleri ile izleyeni kompozisyonun içinde tutmayı başarıyor.

Gizli özne olarak din, filmin başucunda duruyor. Zira girizgahta bizi filmin de özeti sayılabilecek Korintliler 13:1/8 deki pasajla karşılıyor yönetmen;

İnsanların ve meleklerin diliyle konuşsam

Ama sevgim olmasa

Çalan bir gong veya çınlayan bir zilden hiçbir farkım kalmaz.

Kehanet yeteneğim olsa, bütün sırları ve bilgileri çözebilsem;

Hatta dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir inancım bile olsa…

Ama sevgim olmasa, ben bir hiçim.

Varımı yoğumu sadaka olarak dağıtsam,

Bedenimi yakılmak üzere feda etsem…

Ama sevgim olmasa,

Bütün bunlar bana hiçbir şey kazandırmaz.

Sevgi, sabırlı ve yumuşaktır.

Sevgi, kıskanmaz veya övünmez.

Sevgi, kaba veya çirkin değildir.

Sevgi, kendi isteklerini öne çıkarmaz.

Sevgi, kolay kolay öfkelenmez.

Sevgi, kötülüğün hesabını tutmaz.

Sevgi, yapılan hatalara sevinmez.

Onun için asıl olan gerçektir.

Sevgi, her şeye katlanır.

Sevgi, her şeye inanır.

Sevgi, her şeyi umut eder.

Sevgi, her şeye dayanır 

Filmin salt yüklemi olan hamileliği, İsa’nın Meryem’e müjdelenişini bağdaştırmaya çalışılmış metaforik imgeler var sonra. Örneğin, Çocukların puzzle’da oldukça uzun bir planla Da Vinci’nin "Müjdeleme" tablosuna gönderme yapılmış.. Meryem bir erkekle ilişkiye girmeden, tanrının lütfu, sırrı ve keremi ile gebe kalmışsa filmdeki anne karakterini de subjektif açısı ile ilintilemeye çalışmış.

Velhasılı sürgüne giden bir ailenin sürgüne gönderdikleri ilişkileri ve yaşamlarını konu alan film, Cannes Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülü ile dönmüş. Yudum yudum ilerleyen bir hikaye de kendini bulmak isteyenlere...