17 Aralık 2018 Pazartesi

La casa de papel / IMDb-8,6





SOYGUN VE VEYA HAYAT, İKİSİ DE PLANLANDIĞI GİBİ GİTMEZ !

 Onlarca yılın içinden, yüzlerce yankısı olan bir ses bu dizi. Senaristin ideali konuştukça gerçekleşiyor. Zira tercümesi ‘Kağıt Ev’ olan ‘La casa de papel’ bir şuuraltı çığlığı. Kapitalist argümanların yıkamayacağı, zemin etüdünün erbabına yaptırıldığı bir kağıt ev ama kağıttan değil !

 Kavgamızın evi, diyor yazan lisan-ı hali ile. Ve ekliyor; biz emeğe ve değere dostuz, sahteye düşman. Sermaye ve/ya kapital size tılsımlı bir saray bize kağıttan bir ev. Ne ki hedefimiz tahrip değil tanzim. Nitekim bakınız en ketum olanları bile aşkımız ve misyonumuzla manipüle ediyor, parçadan bütüne kal(ı)p edebiliyoruz.

 Parça derken sosyalizmi inşa eden bir puzzle dır kasıt. Bu imzasız mektubu okumak belki büyük bir teselli belki de subjektif bir meşruiyet ! 
Adım adım, latincesi  ''omnia in numeris sita sunt''  (her şey sayılarda gizlidir) mottosu ile girelim diziye..

12 gün / süren bir operasyon

12 sayısı yönetimsel bir tamlığı ve mükemmelliği ifade eder.  Çok anlamlı bir kurallar silsilesini oluşturur. Örneğin güne hükmü geçen güneş ya da geceyi yöneten ay ve yıldızların hareketleri on ikili düzene göre işlemektedirler. Gece 12 saat, gündüz de 12 saat. ‘İsrailoğulları’, Yakup’un 12 oğlunun soyundan gelenlere verilen isimdir. İsa’ nın 12 Havarisi vardır. Zodyak kuşağı da 12 takımyıldız, yani 12 burçtur. Çin astrolojisinde de 12 hayvan vardır ve ego yoktur, kaosa teslim olmak ve yaratıcı kaynakla bütünleşmek vardır. 1917 yılı, Rusya; Mart ın 12 sinde ‘ekmek ve barış’  sloganıyla sokağa çıkılmış ve sosyalizmin temeli atılmıştır !

8 kişi / içerideki faal katman

Çok yönlü bir sayı sekiz. Tanrı katını temsil eden sekiz, güç ve mükemmelleşmeye işaret eder. Sonsuzluk, sağlamlık ve direnç demektir.

9 kişi / dışarıdaki beyin (profesör) ile birlikte

Pek çok anlayışa göre 9 yeniden doğuşu sembolize eder. Bilgeliği, ahlaki değerleri, tamam olmayı ve bitirmeyi kapsar. Tek haneli sayıların en büyüğü olan dokuz, her sonun olduğu yerde başlangıcın da olması gerekliliğini temsil eder.

DALİ / mask : Döneminde kuralları yıkan, aykırı, muhalif ve sistemin dayatmalarına karşı gelen ressam. Maskeler bu aykırılığı haykırıyor..

KIRMIZI TULUMLAR : Sosyalist yoldaşların kızıl bayrağı ve birlikte mücadeleleri..

DARPHANE, POLİSLER VE SİSTEM : Her şeyi hatta ahlakı bile belirleyen kapitalizmin sembolleri.. ( Bu arada spoiler vermeden durmak olmaz :) ) İzlediğinizi sandığınızın derin anlamları olan bir buz dağı ‘La casa de papel’ hayat gibi ! İspanya da geçen dizideki kapitalist tarafın kullandığı tüm otomobiller Fransız ( Peugeot ve Citroen ) mesela. Tek milli ki o da bizimkilerin (!) kullandığı eski bir İspanyol Seat. Berlin in ölüm sahnesinde sosyalist mücadele geleneği olarak, el ele ve ‘birlikte direneceğiz !’ sözü.. Daha onlarca detay ve hikayenin sonu; Raquel in Profesörü Buda heykelinin sol yanında, şarj ararken bulması !


TOKYO : II. Dünya Savaşında başına buyruk bir ülke Japonya. Tam da Tokyo gibi.. Hatta dizide Moskova, Tokyo ya ; ‘Ardında tam bir felaket bırakıyorsun !’ derken bu yıllar önceki Pearl Harbour a bir işaret olmasın ?

BERLİN : 1936 Nazizm ideolojisinin ve despotluğunun hakim olduğu Berlin. Yani bizim empozist Berlin.

RİO : Savaşa asker gönderse de savaşın belirleyici tarafı ol(a)mayan Brezilya. Tarafı olmayan ama sürece dahil, yani Rio.

MOSKOVA ve DENVER: Normandiya  çıkarmasında (1944) ABD ve SSCB Almanya ya karşı ittifak halindeydi.. Dizi de Moskova ve Denver ın gizli iş çevirmesi !?

OSLO ve HELSİNKİ : Yani Norveç ve Finlandiya; II. Dünya Savaşında stratejik nedenlerle işgale uğramış ülkeler. Savaşta ilk düşen ülke Norveç (1939). Dizide de Oslo ! Akabinde Fin-Sovyet Savaşı (1940) Finlandiya işgal ediliyor..

NAİROBİ : Kenya, II. Dünya Savaşı sonrası 1956 yılında isyan, muhalif gruplarda artış, bilinçlenen topluluklar ve reform talepleri.. Bir an önce savaşın bitmesini arzulayan Kenya. Tam da tek derdi soygunun sorunsuzca bitmesi olan bizim Nairobi !

PROFESÖR : Bilimsel, rasyonalitik bakış açısını temsil eder. Sabıka kaydı olmayan bir beyin. Kimsenin parasını çalmayacak, kan akıtmayacak, halkın itibarını kazanacak, kendi deyimiyle ‘Robin Hood’ olacak.. Çünkü Robin Hood toplumdaki eşitsizliğe dur diyen ve zenginden alıp fakire pay eden ilk sosyolist. (Adaleti bozmuş mudur, ahlaksızlık mıdır bu paylaşım tartışılagider..)

Müfettiş Raquel’ e izah tercümesi ; Avrupa Merkez Bankası 2011 de 171 Milyar Euro, 2012 de 185 Milyar Euro, 2013 te 145 Milyar Euro darphaneden doğrudan en zenginlere/bankalara gitti ve onlar buna nakit akışı dedi ! Ve Raquel’ e (aslında izleyenin bilinçaltına) soygunun kaderini değiştiren soruyu sordu profesör; Asıl hırsız kim ? Emeğiyle geçinen halkı soyan devletler, bankalar mı yoksa darphaneye girip kendi paralarını basan Dali maskeli yoldaşlar mı ?

 

..ve Bella Ciao !

Toplumsal bir ütopya ile realite arasına kurulan köprüdür bu şarkı. Kwai köprüsü ! 'Hoşça kal güzelim' anlamına gelen 'çav bella' , II. Dünya Savaşında

önce İtalya da Mussolini sonra da Alman işgalcilere karşı mücadele veren İtalyan direnişçiler tarafından eşlerine söylenmiş bir şarkıdır. Direnişin sembolü haline gelen şarkı, kısa süre sonra tüm İtalyan partizanların şarkısı haline geldi. Öyle ki, savaştan sonra SSCB şarkıyı Kızıl Ordu marşı haline getirdi. Böylece devrim marşı olan ‘bella ciao’ dizide de tarihte olduğu gibi, misyonunu başarı ile yerine getiren sosyodramatik bir yapı taşıdır.

 

 Velhasılı dizi; kapitalizmle komünizmin uçuruma açılan iki yolunun tashihi. Biri kumarhane, biri mahpushane !

2 Aralık 2018 Pazar

2019 The Econo'mist-ik !

Bu bir manifesto ve veya ezoterik bilincin deşifrasyonu.. 
  Artık evrene format atma zamanı geldi, diyor derin dünyanın mütecaviz devleri. Bize kadar, bizim tayin ettiğimiz adaletle (eldeki terazi), ferdan ferda zerk ettiğimiz dijitalle (eldeki mobil telefon),  bilumum zahiri oyunlarla (top) ve eldeki kenevirle bütün dünyanın emperyal tedarikçisiyiz. 
  Tüm portrelerin yönünün tersine olan; Donald Trump bizim tayin ettiğimiz ölçülerde ve bizcileyindir. Fil ki; feng shui felsefesinde uğur, ekonomik güç ve uzun sağlıklı ömür demektir. Ejderha/Dinozor; enerjiyi, tedaviyi, erki ve muktediriyatı temsil eder. Niye feng shui ? Alternatif dinin, yani Budizm in kutsalı ! Ve yine tank, uydudan kontrol edebilecek savaş gücüne ve bu bağlamdaki monarşiye..
  Dünyanın tepesindeki ters istikamete bakan  (ki bunlar bizden değil, zıttımızla kaimdir) Panda; Çin i, Putin ve yandaşlarının Pinokyo yani yalan olduğu, olacağını.. Tam karşılarında, göğsünde aşikar bayrağı ile bir Bulldog yani İngiltere. Ve ortalarındaki mahşerin dört atlısı (tarihin sonuna atfen) ile içinizdeyiz mesajı ! İçi derken belki de  Da Vinci den (2019 ölümünün 500.yılı) esinlenerek (ki o yüzden yazılar tersten) insanlığa ait  tüm kodları -Leylek sembolü ile- transfer edecek şebekeye sahibiz selektörü. Yadsınamaz katkısı; Bulldog un altındaki Gandhi yani Hindistan dan. Hani bizim bile isteye ilkel bıraktığımız ama beyin gücünü ithal ettiğimiz, siber devrimi sipariş ettiğimiz Hindistan. 
  Dünyanın aşağısında ki Nijerya bayraklı seçim sandığı yani Güney Afrika koltuğumuzun altında ! Nasıl mı ? Diğer koltuğumuzun altındaki  güncelleştirilmiş Mona Lisa / Angelina Jolie nin humanist yardımları ve göç manipülasyonu sayesinde.
  Tam da Akdeniz ve Arap Yarımadasının üzerine enjekte edilen Elektrikli Araç, tehditkar kumpasın ve dijitalize uygarlığın globalitik sembolü olmasın ? 
  Agnostik açılımlar ve derin ezoterist yapının manipülatif istifrası belki de bu kapak ? İtirafı, ihtirası, insan medeniyetinin iliklerine işlemiş EGOnomik iltisakı belki de ?
  Amma ve lakin daima tuzak kuranların en hayırlısı söyler son sözü !
"....Rabbiniz tarafından indirilen sözler onları kibirli ve küstah yapmıştır.  Biz onların içine Kıyamet e kadar sürecek kin ve düşmanlık tohumları saldık. Ne zaman savaş ateşini körükleseler, Allah o ateşi söndürür. Onlar daima yeryüzünde bozgunculuk ve anarşi için koştururlar. Allah bozguncuları sevmez. ''  Maide / 64

29 Kasım 2018 Perşembe

MÜSLÜMbaba

 Ömürler birer rüya.. Her ne kadar cismaniyet tezahür etse de aslında bir ruhi s/açılma. Bugün hepimizin önünden geçen güzellikler kamufule olduğu için mi, yoksa bakamadığımız için mi görünmez bize ? Zaten filmin antresinde karşılıyor bizi ''Bülbül oldum firdevs bağında öttüm / Bir zaman gül için zara düş oldum'' diye Haydar türküsü. Sonra ara ara girip ''Yunus Emre Divanı'' tamir ediyor gözlerimizi, ama görene.
 Beyaz havluların akışkanlığında kardeşi ile kaderini kurgulayan yönetmen/ler; akşama travmayı standart, sevgiyi opsiyonel kılarak Müslüm' ün psiko-sosyolojik yapısı hakkında önsözü söylüyor. Filmin hiç bir yerinde neden-niçinine rastlayamadığımız göbek adı ''baba'' yı, baba Turgut Tunçalp nefretimizi celb ederek, şeceresini yazıyor hafsalamıza. Ayça Bingöl' ün temelini attığı Müslüm' ün, yine bir kadın mimar Zerrin Tekindor çatısını inşa ediyor. Altyapı Şahin Kendirci de ! Sevda yüklü kervanların sahibi; fedakar, mütevazi ve yükün hakkını veren Timuçin Esen. Ne ki hikmeti ondan öğrenen Müslüm' ün başına gelen en güzel şey, bu yapının arsasını hibe eden; Limoncu Ali / Erkan Can. Hep alkışlanası...
 Sonra sahne ile kuşatılıyoruz.. Trajedi yerini basamaklara bırakırken kopukluklar, soru işaretleri dahil oluyor vizöre. Dar açı portreler ve sürekli değişken bakınmalarla odaklanmayı örseliyor. Ve başka figürlere yer verilmiyor, sanki eksik/subjektif değerlendirilmiş veya aceleye gelmiş Müslüm. Hadi bu bağlamda ''Ray'' bir başyapıt ama keşke yapımcılar country müzik yapan Johnny Cash’in hayatını sergileyen ''Walk The Line'' ı irdeleselerdi ? Belki  o zaman Müslümcüleri dinler, ve anla(t)maya çabalarlardı ?
 “Ne karaymış şu alnımın yazısı“ diye başlayan filmi ve hayat hikayesini, Muhterem Nur aydınlatıyor. Ne yazık ki Müslüm' ün yaralandığı yerden geçen destansı aşkta hızlıca evriliyor filmde. Bir de kaybolmak istediğimiz, yelkenimize rüzgar olsun diye geldiğimiz sesi vardı babanın..? Hani d/okunmayan kulaklarımıza ! Buradaymış ve adres sormuyormuş gibi.. Velhasılı aradıklarımız bulduklarımızı hep yendi!
 Müslüm Baba sosyolojik bir mevzuu. Zira trajedisi, kitlesi, türküleri, seveni ve sev(e)meyeni ile ciddi bir ders. Psikolojik bir ihtiyaç belki de ? İnanarak ve yaşayarak okuyup bunu dinleyene  bulaştıran kaç kişi var şimdilerde ? Gönülde açmayan çiçeğin solacağını söyleyen Müslüm Gürses in ruhu şad olsun..


27 Kasım 2018 Salı

WESTWORLD / IMDb-9,0


Tüfek icat oldu mertlik bozuldu veya ütopya da distopik enflasyon..


 Sanatsal  bir hazzı bile makinelere terk eden insanoğlunun hikayesi  19. yüzyılda otomatik bir piyano ile başlamış. Dizide her ne kadar Anthony Hopkins başrolde olsa da gizli özne daima yapay zekanın atası olan otomatik/mekanik piyanodur. Belki de tınısı kıyametin girizgah notalarıdır? Zira insan, sonunu kendi eliyle inşa ediyor. Ne ki ön camımızda ki hayvanatın kan izleri bunun yegane destekçisi değil mi? Fabrikalar açıldığında emekçiler kazanacak denildi ve fakat olmadı, işçiler işsiz kaldı. Galiba teknoloji de ilerlerken insanlıkta geri kaldık..? Evet kıyamet kopacak ve bunu insandan başkası başaramayacak !


 Westworld tam da burası, bu dünya belki de? Host yani ev sahibi olan bizler, gerçek miyiz? Bize söylenen bir sonraki hamleyi yapmak için hazırda mı bekliyoruz? Veya bu sahnede bir piyanoyuz piyanistin elinde mekanik sesler çıkartan?  Ama şunu görüyoruz ki acı, biz hostlar için hep bir basamak. Zira bilinci dürtüp kendine getiriyor ve bize insan olmanın sermayesinin meşakkat olduğunu anlatıyor.. Çünkü aşkta, inançta acıyla kabil.

 Dizide ki motto; ''Şiddetle başlayan hazlar şiddetle son bulur'' alelade bir seçim değil.  Nitekim hırs, hedefe ve şiddete gebe. Bu da ütopik hafızamızda kurduğumuz ülkenin distopik itirafına dönüşüyor. Kısır döngüsel izdüşümün imzasını atıyoruz sürekli. Özgürlük talebimiz cehennemimiz olacak bu gidişle.  Lakin insanoğlunun sıfır hata(!) ile ürettiği yapay zekanın, insanın bu dünyaya zarar veren bir tür olduğunu kanaat getirmesinden anlıyoruz ki;  insan, kendinden daha korkunç bir şey üretemez! Kapalı döngüler, çıkmaz sokaklar ve korkunçluğunun sınırı olmayan insanoğluna atfen Teddy nin Dolores e muhasebetik vasiyeti ; Onlar kadar kötü olacaksak yaşamanın ne manası var ?

 Mesele bu sahnede soru sormaktan, tercih yapmaktan sakınmadan yani robotlaşmadan senariste ve taksimatına sadık kalmak yani hakikatten yana taraf olmak. Yalnız kalmayı göze almak. Velhasılı, sofistike bir yolcu olan insanın özü özgürlükmüş. Özgürlük ise bir armağan değil zincirlerimizden kurtulmak için vermemiz gereken bir mücadele imiş. Bırakalım son noktayı William Shakespeare koysun: ''Pırlantaların en değerlisini içimde taşıyorum, o da vicdanımdır.''